Satı, fikirlerini ve yorumlarını genellikle takdir ettiğim bir arkadaşım. Tavsiyelerinin de çok emeği vardır bana. Yeni sayılacak blog sayfasında tuhaf bir yazıya rastladım bugün. Aşk başlığı altında şöyle başlıyor yazı, “aşk, zayıflıktır”. Daha ilk satırda, yazdığım ama yayınlamadığım “mutluluk cehalettir” yazımın temasını kalbinden vuruyor. Bilim adamlarının mutsuzluktan ve yoksulluktan nasıl beslendiğini bildiğimden bundan en ufak bir şüphem yok.
Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi ama “Ask gizli ve mahrem olmali. Duvarlar iyi bir sirdastir… Bir tek onlar sahit olmali ask’a.” kısmı ile bariz bir şekilde ters düştüğümüzü fark ettim. Aşk ki tutsaklık, o zaman olabilecek en geniş kafeste esaretimin olmasını isterim. Varsın kafesim altın olmasın ama sınırları ne bileyim duvarlar değil de gökyüzü olsun. Hem zaten aşkı öldüren, aşkı beraber evde film izlemeye, yemek yemeye, sevişmeye indirgemek değil midir? Koluma girsin dünyaları dolaşalım isterim. Bizi görenler haset duysunlar, bak mutlu olmayı başaranlar da var desinler isterim. Toka satan bir dükkanın içine gönüllü olarak girmek isterim. Elektronik mağazasına da o gönüllü olarak girsin mesela. Sadece evde iki birbirini seven insan olmak mantık evliliğinin sonucu değil midir? Evliliklerde iş sadakate dönüştüğünde şikayet edilen şey değil midir bu? Evde kendine ait bir yaşam alanı, dışarıda da birlikte paylaşılan anlar istemez mi insan? İster ister.
Aşk, karşı cinsi ihtiyaçları giderecek biri olarak düşünmek değil, bu kişiye ihtiyaçları beraber gidermek için hayatınızda bir kişilik yer açmaktır zaten.
0 yorum:
Yorum Gönder