6.3.11

Eskişehir'e Yolculuk Notları

* Hızlı tren (hızlandırılmış tren?) beklentilerimin çok üstünde çıktı. Koltuklar rahat, koltukların diz mesafesi geniş, vagonlar ferah. Hız olarak da saatte 253 km hıza çıktığını gördüm. Bu hızı kesinlikle fark ettirmiyor; sallanmıyor, abartı gürültü yapmıyor. Özellikle dörtlü koltuklarda ikiye iki tabu oynayarak mükemmel bir yolculuk yapmak mümkün olabilir. Bunu denemek lazım. Eksikleri yok mu, elbette var. Hem gelirken hem de giderken ekranlara yerleştirilen filmler çok kötüydü. Tüm trende bir kişinin bile bu filmlerden birini izlemiş olabileceğine en ufak ihtimal vermiyorum. Ben de özellikle ilk filme beş dakika dayanabildim. Sekiz farklı kanaldan oluşan tren içi müzik sistemi (Radyo diyecektim ama değil.) fikir kadar parlak bir sonuca ulaşamamış. Sekiz kanaldan zaten dördünde yayın var. Birinde filmin sesi oluyor. Geriye kalanlarda hem gelirken hem de giderken Tarkan, Celine Dion ve Gülay vardı. Damlalar albümü çalar diye Gülay’ı  dinledim bir süre ama kötü türküleri çalıyordu. Celine Dion’un ezbere bildiğim ve bayalı uzun süre olan şarkıları vardı. Tarkan’a bir şey demiyorum zaten. Özetle televizyon ve radyo yayını çok zayıf ve zevksiz. Bu durumun sohbet edin diye teşvik olmasından şüpheleniyorum.

* Eskişehir’den Ankara’ya son tren seferi saat 21:15’te. Tam Eskişehir’de gece yeni başlamışken koştura koştura trene yetişmek zorunda kalıyorsun. Ankara’ya geliyorsun bu sefer son otobüse ucu ucuna yetişiyorsun. Bu saatlerin daha esnek olması gerekli. Bu gece saniyelerle saatlerce eve yürümekten kurtuldum mesela. Çok saçma.

* Sabah ilk hedefimiz Midas Anıtı’na ulaşmak olduğundan Eskişehir yolcu terminaline gittik. Ziyaret edilmesi gereken turistlik yerlerin başında hep burası vardı. Belediyenin sayfasına göre de buraya dolmuşlar gidiyordu. Gördüğümüz ilk büfedeki amcaya sorduk;

-Biz Midas Anıtı’na gitmek istiyoruz, nereden kalkıyor otobüsleri acaba?
-Midas nerede ki, Muğla’da değil mi o?

Belli ki Milas ile karıştırıyordu. Biz gülmemek için kendimizi zor tutuyoruz tabi. Neyse durum izah ettik, amca da cengaver çıktı gitti sordu soruşturdu hemen terminalin arkasındaki yeri tarif etti. Oraya gittiğimizde adamlar ulaşım için 100 tl fiyat biçti. 100 tl! Eskişehir – Ankara arası 16 tl, Eskişehir - bir köyüne ve en çok ziyaret edilen anıtına ulaşım 100 tl! Yani kusura bakmayın ama bunun adı ayaküstü adam sikmektir. 100 tl’lik yakıt ile istediğimiz zaman arabayla geliriz zaten, gitmedik dolayısıyla.

* Oradan Kent Park’a geçtik. Uzak ara gördüğüm en güzel park. Şaka maka değil ciddi ciddi plaj var parkta. Mevsimi olmadığı için havuz ve plaj boştu ama yazın orayı tahayyül etmek zor değil. Kullanılabilirliği tartışılır elbette ama çok farklı bir fikir. Manej de var üstelik. Biz gittiğimizde atlar yemekte olduğundan ulaşamadık kendilerine. Bu parkı dolaşırken yapabildiğim tek eleştiri de “Koskocaman park yapmışlar, sadece iki çıkış koymuşlar.” oldu. Düşünün yani, o kadar kusursuz.

* Tramvay’ın olduğu cadde ve Porsuk Çayı’nı takip eden cadde Eskişehir’in merkezinin merkezi oluyor. Bir şehrin içinden bir çay, dere ya da ırmağın geçmesi başlı başına benim için o şehri beğenme sebebidir. Arhavi’nin bir nehir ile başlıyor olmasını etkisi mutlaka vardır bunda.

* Tramvay için alınan Esbilet’lerde tam 1,60 tl iken öğrenci 1,55 tl. Şaka mı bu?

* Tam yerini hatırlamadığım bir yerde “Bilim, kültür ve sanat parkı” levhası vardı. E tabi ben bunu görünce haydi buraya gidelim diye tutturdum. Nerede diye sormak için durduğumuz ilk adam Pakistan’lı çıktı. Eskişehir’de yol sormak için durdurduğumuz adam Türkçe bilmeyen bir Pakistanlı! Buna rağmen “Ben bilmemek o taraf, ama yukarıda olmak böyle bir yer.” cümlesini kurana kadar bize yardım etmeye çalıştı. Sonuç: bulamadık parkı. Gps’te bile gözükmeyen bu park nerede?

* Tramvay’ın içindeyken yine bir başka levhada “Şelale Parkı” yazısını görünce, oraya da gittik. Bir şehri (Şehir merkezini) şehrin herhangi bir noktasından uçtan uca görmek beklentilerimin en başındadır. İşte bu park da manzarasıyla alabildiğine Eskişehir sunuyor bize. Şelale kısmı çalışmıyor olsa da, bir şehir merkezini  en doğusundan en batısına, en güneyinden en kuzeyine görebilmek bu parkı farklı bir yere koyuyor. Ankara, İstanbul gibi uçsuz bucaksız şehirleri sevmememin  nedeni de bu olsa gerek. Şehri karşıma alıp meydan okumak isterim ben. Parktaki Don Kişot hikayesinden fırlamış gibi duran yel değirmenine anlam veremedim.

* Şelale Restoran’da çiğ börek yedim. Şahane. Fiyatları da çok cazip hem. Bir fincan çay 2,5 tl mesela. Ankara’da en dandik kafede bile bir fincan çaya 4,5 tl vermişliğim var. Manzarası da Eskişehir.

* Sokak köpekleri neyle besleniyor merak ettim. Bu kadar besili sokak köpeklerini daha önce hiç görmemiştim.

* Porsuk Çayı’nda balık tutan ağabeylere, amcalara da laflar hazırladım. 3 metrelik olta ile serçe parmağım kadar balığı tutmaktan utanmıyor musunuz? Var mı bilmiyorum ama o yemlerle büyük balığı zaten tutamazsınız. Saçma bir balık tutma ritüeli var.

* Alkara kafede Jenga oynamaya daldığımızdan tantuni yemeye vaktimiz kalmadı. Son sefere yetişmek için koşuşturmak zorunda bile kaldık. Yalnız ilginç olan ekranda Galatasaray maçı varken bile kimse ekranla ilgilenmiyordu. Ankara’da böyle bir duruma şahit olmak imkansız. Jenga da süper bir oyun!

* Ben doyamadım Eskişehir’e, en kısa zamanda tekrar gideceğim mutlaka!

2 yorum:

kepazeyim dedi ki...

E odunpazarı? Gerçi şelaleye giderken geçmişsinizdir. Çiğ böreğe papağana da uğrayın bi daha giderseniz, kentpark çok sıkıcı bi yer be abi.

özcan dedi ki...

gitmeden önce mekan olarak çok sağlam kaynaktan bilgiler aldım da, hepsine bir gün içinde uğrayıp tıkınmak mümkün olmuyor. papağan kötü/pahalı denildi hem. yanındaki insana bağlı sıkıcılığı. güzel olduğu gerçeğini yazdım ben. tertemiz.

Yorum Gönder

 
Okuduklarınız tamamen benim yazdıklarımdır.
Okuduklarınız tamamen size kalmıştır.
yine beklerim.