8.9.10

Bir Arife Masalı

Bugün arife, sizi bilmem ama ben yarım gün çalıştım. Öğleden sonram benimdi. Bayram öncesi muazzam bir kalabalık olur her tarafta, bilirsiniz. Ben de hiç sevmem bu kalabalığı. Dolayısıyla farklı bir şey yapmaya karar verdim. Hayatım zaten yeterince boktan; bu yüzden farklı bir şey yapmalıydım. Yaptım da. Araba yıkadım.

Binen bilir, arabayı, benzin aldığınızda ücretsiz yıkarlar ya da 10 tl'yi bayılırsın iç dış ne varsa yıkarlar. Ben ise dayadım hortumu musluğa, aldım elime kovayı, fırçayı ve -annem duymasın ama- bulaşık deterjanını, indim evin önüne. Bir yandan ayarlı frekanstan virgin radyo çalıyor, diğer taraftan elimde fırça araba yıkıyordum. Fırça darbeleri ile arabayı yıkamaktan çok daha fazlasını yapıyordum; içimi kaplayan heyecansızlığı ve karamsarlığı fırça darbeleri ile dövüyordum. Onuncu dakikada ikisi de nakavt oldu. İnsan, umutsuzluğa kapıldığında, denediği her kapı yüzüne kapatıldığında, problemlerin çözüm yollarında kaybolduğunda olmadığı kişi gibi davranınca rahatlıyormuş. Bir an, kırmızı ışıkta, elinde bez araba camlarını silmek için bekleyen çocukları düşündüm. Onlardan farkım kalmadığında özgür ve kendim olabiliyordum. Kendime acıdım, onları ise kıskandım. Mühendis olmak, her işi parayla çözebilmek insanı mutlu etmeye yetmiyor. Ne kadar acı!

Bir de sabah babam geldi. Çok özlemişim kendisini. Yaşımın yarısı kadar süre babamı görmüş olmam, beni babama karşı hala çocuksu duygular beslememe neden oluyor. Bayramda burada sonra yine gidecek. Hasta haliyle gitmese diyorum bazen ama kendi istekleri yüzünden insan babası da olsa başkasının hayatına karışmamalı. Babamı böyle de seviyorum, olsun.

Yarın da bayram, yarın sabah bayram namazı dönüşü kutlamayı unutacaklarım olur diye şimdiden hepimizin bayramı kutlu olsun.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Okuduklarınız tamamen benim yazdıklarımdır.
Okuduklarınız tamamen size kalmıştır.
yine beklerim.