13.10.10

Zamanda Yolculuk da Olur Zamanla

Stephen Hawking’i duymayan yoktur. Kendisinin tarifiyle fizikçi, uzay bilimci ve bir çeşit hayalperest. Daha önce kendisiyle ilgili bir yazı daha yazmıştım; o yazımda fiziğin sürekli gelişmesinden ötürü fikirlerin nasıl siyahtan beyaza dönüşebileceğini anlatmıştım. Bu sefer İnto the universe with Stephen Hawking adıyla 3 adet bölümden oluşan belgeselin ikinci bölümü olan time travelling bölümünden bahsetmek istedim. Sonuçta alakasız insanların şu sıralar dikkatini çeken ve fizik bilimine teğet geçtikleri tek konu başlığı bu. Dizinin tamamı 160 dakika filan ediyor ve olayın matematiğine hiç girmeden, gerektiğinde gündelik yaşamdan basit örneklerle açıklanarak anlatılıyor. İzleyin derim ben.

[…]

Zaman yolculuğu yapabilmek herkesin hayalidir. Filmlerde sıklıkla işlenen bir konudur. “Zamanda yolculuk yapsaydın hangi tarihe gitmek isterdin?” en sık sorulan sorulardan biridir. “Şimdiki aklım olsaydı çok değişik olurdu…” en sık söylenen pişmanlıktır. “Zaman her şeyi siler!” geleceğe dair beslenilen en yoğun umuttur. Yani zamanda yolculuk, ait olmadığımız bir zamanda bulunmak aklımızın bir köşesinde hep vardır. Bu noktada carpe diem vs. zamanda yolculuk karşılaştırmasını yapmak hiç de yanlış olmaz. Bence ikisi de tamamen teorik, pratik değiller. Birinin teorisini sosyoloji/psikoloji/felsefe açıklarken, diğerinin teorisini fizik açıklıyor. Bütün bilimlerin bazen sadece teoride, yani kağıt üstünde kaldığı anlar vardır.

[…]

Zamanda yolculuk yapmak teorik olarak birkaç şekilde mümkün; kütle çekimi, aşırı hız, solucan delikleri ve akı kapasitörü =).



***İsteyen burayı atlasın***

Kütle çekimi doğanın en önemli etkileşimidir. Big bang ile birlikte oluşan galaksilerin, gezegenlerin ve hatta çevremizdeki her nesnenin varlığı kütle çekimine bağlıdır (ilahi gücü karıştırmıyorum olaya). Bir de hiçbir şeyin mükemmel olamayacak olmasına. Kütle çekiminin fazla olduğu noktalarda zaman kütle çekiminin az olduğu bir noktaya göre daha yavaş ilerler. Bunun en basit örneği uyduların her gün zaman düzetmesi yapıyor olmasıdır. Dünyadan uzak olan bir uydu dünya saatine göre geride kalır. Tabii ki bu saniyenin pratikte ölçemeyeceğimiz küsuratındadır. Bu geride kalmanın insan ömrüne etkisi olabilmesi için dünyanın binlerce kat daha ağır olması gerekmekte. Bunun neden teorik olduğu çok açık dolayısıyla. Ama galaksilerin süper kütleli bir karadeliğin yörüngesinde dolandığı teorisini düşününce, başka süper kütleli bir karadelik etrafında dolanan başka galaksilerin hangi zamanda olabileceği fikri hayallerin ötesindedir. İkincisi solucan delikleri olarak adlandırılan, birbirinden çok uzak iki nokta arasında yolculuğu çok kısa sürelerde yapmayı imanlı kılan ve kuantumsal boşluklardaki zaman çatlaklarının devasası kabul edilen bir çeşit stargate’lerdir. İki solucan deliği aynı noktaya açılır bu teoriye göre. Yani iki solucan deliği arasında sadece zaman vardır. Mesafe yoktur. Bu da açıklanamayan bir sürü paradoksu beraberinde getirmektedir. Bir diğeri de hız yüzünden zamanın bükülmesidir. Buradaki hızdan kasıt alt limit olarak 0,1c’dir. Işık hızının onda biridir yani. Şu an bu hızlara ancak parçacık hızlandırıcıları sayesinde proton ve bu boyuttaki büyüklükler için ulaşılmaktadır. Bakınız Cern. İnsanın içine sığabileceği bir roketin bu alt limit hızına ulaştırılmasının henüz çok uzağındayız. Bu da şimdilik sadece teorik o yüzden. Sonuncusu ise Dr. Emmet Brown’un tasarlayıp Delorean’a taktığı akı kapasitörü. Bunun hakkında henüz ben de bir şey bilmiyorum. Neden olmasın değil mi Marty Mcfly?

***Burada biter bu***



Zamanda yolculuk zamanla çözülecekmiş gibi durmuyor pek. Genetik bilimciler insan ömrünü uzatırsa ve teknolojinin de gelişimiyle belki biraz yaklaşabiliriz. Bu sırada zaman olabildiğince akacak ve biz kibrit kutusuna konmuş karıncadan farklı olmaksızın 3 boyuta sıkışmış olarak yaşamaya devam edeceğiz. Zaman boyutu, sadece tesellilerde ve pişmanlıklarda olacak. O da işimize gelirse.

Not 1: Geleceğe dönüş filmlerini hala izlememiş olan varsa kendisine orta çağda yaşamayı öneriyorum.
Not 2: Bloglarımız daha interaktif olsun. Biri de çıkıp mesela carpe diem üzerine yazı yazıp olayı zaman yolculuğuna bağlasın.
Not 3: Stephen Hawking, bildiğiniz üzere bilgisayar aracılığıyla konuşuyor. Bilim adamının konuşmaya ihtiyacı yoktur.
Not 4: Zamanda yolculuk yapılan filmlerden birkaç tanesini yazıyorum. Belki izlemek isterseniz siz de. Beğeni sırasına göre yazıyorum: geleceğe dönüş 2-1-3 – maymunlar cehennemi 1 – frequency – kelebek etkisi 1 – the time machine – deja vu – timeline – groundhog day.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben bu yazıyı çok sevdim sayın Özcan Bey :) Zaten Geleceğe Dönüş dedin mi benim için akan sular duruyor. (her ne kadar geçen sefer adını anmayı unutmuş olsam da :))) Hımm carpe diem dedmişsin. Blog'um olsa belki bir yazı yazardım bununla ilgili olarak :)) teşekkür ederim sana tekraradan bizi "zamanda yolculuk" fikri hakkında düşünmeye sevk ettiğin için :)

özcan dedi ki...

Teşekkür ederim =)

Zamanda yolculuk düşüncesi benim hep aklımda olan bir şey =)

Uniamo dedi ki...

Harikulade bir yazı. Zamanda yolculuktan ziyade solucan delikleri çok daha ilgi çekici geliyor bana...
Ben solucan deliklerini "kara delik" olarak biliyordum. Yanılıyor muyum?
Onlarla ilgili daha neler neler biliyorsun?
Belki bir sonra ki yazın da Carpe Diem le ilgili olur?

özcan dedi ki...

teşekkür ederim =)

karadelikler kütlenin bir noktaya çökmesi sonucu oluşurlar ve ışığı bile çekebilecek kütle çekimine sahiptirler. solucan delikleri ise tamamen tahmini şeylerdir. varlıkları ispatlanmamıştır. bilmiyorum filmini izledin mi ama stargate filmindeki geçit gibi düşün ama uzayda oluşuyor.

carpe diem ile ilgili yazıyı yazmak için benden daha donanımlı kişilere topu attım. =)

Uniamo dedi ki...

Bu konularda yeni yazılarını da bekleriz.
Hem ilgi çekici hem de oldukça bilgilendirici ve merak uyandırıcı ^-^

Yorum Gönder

 
Okuduklarınız tamamen benim yazdıklarımdır.
Okuduklarınız tamamen size kalmıştır.
yine beklerim.