9.7.10

Geçmiş Geçmiştir

İnsanın zaman zaman geçmiş kaygısı duyması da en az gelecek kaygısı duyması kadar doğal olsa gerek.

Yaşadıklarınızın film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçmesi için ölümün kıyısında olmanıza gerek olmadığını dün keşfettim. Bir anı aklıma geldi, sonra bir başkası ve bir başkası. Film şeridi dedikleri de bu olsa gerek zaten. Hiçbir şey yokken ortada, bir anda tüm zihniniz devasa bir ekrana dönüşüyor ve anılar hapis tutuldukları, hala keşfedilmeyi bekleyen yerlerinden bu devasa ekrana yansıtılıyor. Pişmanlıklar, sevinçler, hüzünler […] ne kadar duygu varsa hepsini kısa bir süre içinde yaşıyorsunuz. Bazen birkaç göz kırpması, birkaç nefes alma boyunca, yılların en göreceli halinden mislice kısa sürüyor bu. İnsanların çoğunlukla hayatlarının son dakikalarında bunu görmeleri tesadüf olamaz bu yüzden, olmamalı. Normal bir anda böyle yoğun bir anı pusunun üzerinizi kaplaması ve o kısacık süre zarfında geçmişten başka bir şey düşünememenin ve etrafta olan bitene hissizleşmenin yükü çok ağır. Tüm yılların ağırlığı sırtınızı biniyor, “anı yaşamak” her zamankinden daha fazla yalan oluyor, gelecek belli belirsiz olmayı hiç bu kadar hak etmiyor. En kötüsü de mutluluk ile bezenmiş bir anı ile hüzne boğulmuş bir anının aynı miktar sürmesi. İstediğiniz bir anıya odaklanıp keyfini çıkaramıyorsunuz. Tam bir duygu karmaşası ve kafa bulanıklığı sizi bekliyor.

Sonrasında mı? Pusu dağılıyor; omuzlarınızda hala geçmişin yükü, geleceğin kaygısı, anın sıkıcılığı duruyor. Bu pustan geriye kalan; geçmişe ait birkaç fikir, geleceğe yönelik birkaç ‘umutçuk’ ve ana ait kocaman bir hiç. Hep böyle olmaz mı zaten?

Ey geçmiş! Geleceğin tükendiği, anın bittiği, nefesimin durduğu anda geriye bir tek sen kalacaksın biliyorum! Sadece sen ile ben.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Okuduklarınız tamamen benim yazdıklarımdır.
Okuduklarınız tamamen size kalmıştır.
yine beklerim.