26.6.10

Kimin Hayali?

Kapı çalıp uyandığında öğle ezanı yeni okunmaya başlamıştı. Okul kapandığında beri uyumak için dolu zamanı oluyordu. Zaten büyümek için de uyuması lazımdı, çünkü henüz daha 11 yaşındaydı. Kapıyı çalanlar arkadaşlarıydı. Parka gidip top oynamak için çağırıyorlardı. Annesi zamanı geçeli saatler olsa da kahvaltı yapmadan göndermeyecekti, bunu biliyordu. Ekmek arası bir şeyler yaptı hemencecik annesi. Çocuk[evet sayın okur, kimse tanımıyor bu çocuğu nasılsa isme ne gerek var.] ekmeği kaptığı gibi arkadaşlarına katıldı. İstikamet belliydi, park. Bir zamanlar sokaklarda oynanılan, kaldırımların çalım atmak için elzem olduğu zamanlar değildi artık. Sokaklar yaşlı teyzeler tarafından işgal edilmiş, egzoz gürültüsü çocuk bağırışlarına tercih edileli çok olmuştu. Zaten çocukların da çoğu televizyon başında oturarak sporlarını yapar olmuşlardı. 

Takımlar seçildi. Hayatın güçlü ve güçsüz diye insanları ikiye ayırdığına aslında ilk defa takım kurulurken tanık oluyordu ama çocuktu işte bunu oyunun bir parçası sanıyordu. Akşama kadar top peşinde koşturdu. Arada her çocuğun hayalinde olan çimde top oynamak için çimlerin ütüne çıkıyorlardı. Taa ki elinde düdüğü bir bekçi kovalayana dek. Altı üstü top oynuyorlardı, bekçinin bu davranışına akıl erdiremiyordu. Çünkü çocuktu, kuralların özgürlükleri kısıtladığını bilmiyordu. Bekçinin kovalamasını oyun yapıp kaçarken bile eğleniyordu. Eğlenirken sonsuza koşabileceğini biliyordu. Masumdu çünkü o. Çünkü o çocuktu, birinin çelme takabileceğini bilmiyordu. Çimlerde oynarken üstü başı çim lekesi de olsa çimlerde oynamak hep daha eğlenceliydi. Bekçi de cabasıydı işte[hayır sayın okur, kirlenmek güzel değildir, çimlenmek güzeldir]. Akşam ezanı okunuyordu evin yolunu geri tuttuğunda. Bütün gününü eğlenmeye ayırmıştı, zaten düşünmesi gereken başka bir dert de yoktu. 

Eve geldiğin abisini gördü. Abisi mühendis idi. yorgun olduğu her halinden belli olan abisinin yanına yaklaştı;

-"abi büyüyünce ben de mühendis olacağım, mühendislik benim hayalim."

abi cevap verdi;

-Hayır çocuk, sen benim hayalimdin!

***

Uyandım. Sabahın yatık ışıkları, perde engeline de takılınca, içeriyi kasvetli bir atmosfere sokuyordu. En nefret ettiğim hali budur ışığın; ne kitap okuyacak kadar aydınlık, ne de uyunacak kadar karanlık. Yataktan kalkarken hayalimi düşünüyordum hala ama gerçeklerle yüzleşme vaktiydi. O gün iş günüydü! O gün anladım ki zaman geçtikçe hayallerimiz uzaklaşırken, gerçekler geri dönülmez oluyor...

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Okuduklarınız tamamen benim yazdıklarımdır.
Okuduklarınız tamamen size kalmıştır.
yine beklerim.